Kimse bilemezdi ki Aslı’nın o mesajların ardından kendini bu kadar coşturup, sayfa sayfa yazacağını.
Toplumun bütün fertlerini uç noktalarına kadar ayırt etmeden gözlemleyip, ayrımcı bir dil kullanmadan gözlemlerini kaleme alan yazar…
Televizyon sektöründe sunuculuk da dahil olmak üzere bir çok programın hem mutfağında hem kamera önünde çalışmış sektörü iyi bilen televizyoncu, yazar ve gazeteci.
Yollarım var. Geldiğim, gezdiğim, hiç girilmemiş ara sokaklarım var. Var diye umut diye umut ettiğim yollarım. Devrik cümlelerim var benim. Bol noktalama işaretlerim bir de. Daha yavaş bir hayata koşarken…
‘’Günlerden 13 Ocak, Hava soğuk ve kar yağıyor. Bugün artık sen geliyorsun. Seni bekliyoruz uzun zamandır. İyi geldin. İyi ki geldin. Hoş geldin. Benim şansım, başarım, gururum.’’ Annemden gelen bir doğum günü mesajı. En güzel o yapabilirdi açılışı, böyle bir yazı da. Sonrası bizim ailenin her çocuğunda yaşadığı, klişe isim kaosu. Annem tutturmuş Aslı olacak adı diye. Babam da tutturmuş Nazlı olacak diye. Tabii ki annem kazanmış. Aslı yazılmış ama bana Nazlı da dediler, Aslı Nazlı da dediler, bi dönem Aslınaz da dediler. Biraz büyüyünce konuyu ben ele alıp, Aslı Sertdemir olarak devam ettim hayatıma.
Ankara’da büyüdüm, okudum ve işime de ilk adımlarımı orada attım. Her ne kadar televizyonculukla başlasa da iş hayatım İktisat okudum. İlk patronum ‘’kanına bir virüs enjekte edeceğim. Bir siyasette iki televizyonculuk da beli bükük, bastonuyla işe giden görürsün. Son kararın mı?’’ dediği zaman, hiçbir şey anlamamıştım. On yedime bile girmemiş, kafasında yeller esen bi kız çocuğu olarak, ilk virüsü aldım.
Eğitim aldıktan sonra, ilk ekran önün de başladım işime. Televizyon programların da sunuculuk yaptım. Devamın da bizde ki tabirle ‘’mutfağı’’ öğrendim. Çok sevdim. Mutfak dediğimiz bölümde de, çeşitli görevler aldım. Hayatım TRT ile kesişti. Orada da ekran önü ve arakasında birçok programda çalıştım ve çalışıyorum. Bir dolu eğitim ve seminerlere katıldım. Birçok televizyon programı, dizi, sinema filmin de büyük bir keyifle çalıştım. Açılış, özel gün ve ödül törenlerinde sunuculuk yaptım. Bazılarının hazırlık aşamalarında da görev aldım. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde protokol sunumlarını yaptım. Çok kişi bilmez ama tüm bunlar oluyorken, bir taraftan da yazıyordum. Yazmayı seviyordum.
Şöyle bi düşündüm de yazma isteğim nerede ateş almıştı. Aklıma ilk gelen ‘’sen güzel yazıyorsun, lütfen benim için de yazar mısın?’’ diyerek, elime tutuşturulan telefonlarla başlamıştı sanırım her şey. Aslında arkadaşlarımın benden istediği çok masumca idi. Sevgili, yönetici veya annelerine durumu kurtarmak, kimi zaman da derdini anlatmak için küçük mesajlar yazmamdı. Kimse bilemezdi ki Aslı’nın o mesajların ardından kendini bu kadar coşturup, sayfa sayfa yazacağını.
O dönem yazdıklarımı, sadece yakın çevrem ve dostlarım bilip, okuyordu. İşte o arkadaşlar var ya, onlardan biri yazmalısın dedi. Sadece kendine ve bize değil, ‘’yazmalısın artık’’ dedi. Aslı astarı benden daha çok istedi belki de Nazo. Tabi ki Ebru’yu (Ebru Yaşar) yazmazsam olmaz. Alican Değer ve Okan Sarıkaya’nın yazılarımı beğenmesi ile profesyonel olarak gazete de sizlere yazmaya başlamış oldum. Akabin de gelişen her şey sizlerin önünde oluyor aslında, dönüş yok artık iş raydan çıktı.